12 Ocak 2008 Cumartesi

Selimiyede bir cumartesi gezisi

Güzel İstanbula geleli yıllar olmasına ve senelerdir gezmeme rağmen yine de her gezim beni çok heyecanlandırır.. Güzel bir cumartesi günü hava hafiften güneşli ama soğuk, harika bir kahvaltının ardından evden adımımı atıyorum bir an soğuk bir havayı iliklerimde hissediyorum gözlerimi havaya kaldırıyorum güneş kendini göstermeye çalışıyor ama aldatıcı çünkü ocak ayının ortalarındayız ama bende zaten hazırlıklıyım her türlü sürprize.İki saatlik bir sporun ardından yavaş yavaş gezintime başlıyorum. Karacaahmet mezarlığının yan duvarlarından mezarların o derin sessizliğini hisserek yürüyorum.Unutulmaya yüz tutmuş mezar taşlarının yanından...Sokaklar sanki tarihten fırlamış gibi sessiz temiz ve 'İstanbullu'.Hem şehrin merkezinde hemde şehrin gürültüsünden uzak bir semt bu Selimiye.İlk önce Selimiye stadının yanından yavaş yavaş semte giriş yapıyorum.Kahvelerde Selimiyeliler tatil gününün tadını çıkartıyorlar küçük esnaf küresel sermayeye karşı son savaşını veriyor ama o büyük alışveriş merkezlerinin soğukluğu yok yüzlerinde sanki geçen yüzyıldan günümüze uğramışlar gibi.Hafif bir bayır tırmanıyorum sağda semtin terzisi Zakir Amca zanaatını icra ediyor.Selam verip hatırını soruyorum tüm arifliğiyle hamdolsun diyor ve gülümsüyor.Her ne kadar terzilik can çekişse de o yaptığı işten mutlu bu gözlerine yansımış yorgun ama mutlu.Zakir amcadan pozitif enerjiyi alıp gezime devam ediyorum.Sola dönüyorum tüm ihtişamıyla selimiye kışlasının kapısı bana bakıyor.Derken O ünlü Selimiye camiini görüyorum.III.Selimin o muhteşem eserinin bahçesinden içeriye süzülüyorum.Ama oda ne cami restorasyonu nedeniyle cami tuvaletine 2008 model fayans döşemişler uyumsuzluk atbaşı gidiyor ve caminin girişi perişan halde ama olsun diyerek keyfimi kaçırmak istemiyorum.Akşamın hüznü bahçeye sinmiş vaziyette ve kuş sesleri bahçede sanki koro halinde bana bir şeyler anlatmaya çalışıyorlar.Ana kapının karşısındaki dev çınar ağacı sanki Osmanlıyı temsil ediyor kökleri taa söğütten ,domaniçten dalları avrupanın içlerine gider gibi..Arkada çam ağaçları göğü yırtarcasına yükseklere çıkmışlar bahçeye ruhani bir hava vermişler.Caminin mineralerine kafamı kaldırıyorum iki minare arasında ay bana gülümsüyor.O an yanımda fotoğraf makinam olmadığı için hayıflanıyorum.Böyle bir kare az zamanda yakalanır diye düşünüyorum ve seyre dalıyorum.Bahçenin sanki bana bir şey söylemek istediği hissine kapılıyorum.Tarihi Selimiye kışlasındaki askerlerin duygularını kulağıma fısıldamak selim hanın bu camiyi yaptırıken ki heyecanını anlatabilmek müterake yıllarındaki bu şanlı milletin çektiği sıkıntıları paylaşmak ister gibiydi. Ah bir konuşabilseydi ah..Bu dağdağalı yorgun dünyada o temiz müminlerin onun bağrında rablerine nasıl yalvardıklarını gösterebilseydi keşke.Belkide o hergün bize bir şeyler anlatıyordu da biz anlayamıyorduk.Bu duygu yoğunluğunun arasında sessizce o kuşlara ev sahipliği yapan ağaçları, anlamlı minarelerini camini baniisi selim hanı selamlayarak metropolün o hızlı yaşamına ayak uydurabilmek için sessizce karanlığa karışıyordum.

1 yorum:

Ali Kahya dedi ki...

birinci cihan harbinde bir baba ile oğlu aynı döndemde 4 yıl askerlik yapmış selimiye kışlasında, 4 yıl birbirlerini görmemişler derler. kışlanın büyüklüğünü anlatmak için anlatılır galiba.

bu arada yeni şablonunuz hayırlı olsun. ancak yandaki yazı başlıkları tıklanmıyor, neden acaba?