7 Aralık 2009 Pazartesi

Dışarda kadın ve erkek,İçerde akıl ve Nefis Mona İslamdan....

Kadın ve erkek, insanın hakikatinin iki yönü, madalyonun iki yüzü, bir şey-i vahidin iki sureti, aynı hamurdan iki biçim, aynı kalbin etrafında tavaf eden iki melek, aynı güneşin yörüngesinde iki gezegen…


“Genel itibariyle her varlık ya cem ya fark makamında bulunur: Bir varlığın bu iki hakikatten soyutlanması mümkün olmadığı gibi onları kendinde birleştirmesi de mümkün değildir.”


“Erillik asıldadır –ki o Adem’dir ve zalike* ifadesidir. Dişilik ise ferdedir ve o da Havva’dır ve tilke** ifadesidir. Buna göre Adem nitelikleri birleştirmek(cem) içindir. Havva ise zatları ayrıştırır (fark).”


Hakikat bu ikisinin birlikteliğindedir. Yalnız cem makamında olmak bizi “La mevcude illa hu” demeye sevk ederken, ki bu bizim Allah’ı tüm esması ile tanımamızı yani marifetullahı eksik kılar, kainatı ardımıza attırır, yok saydırır, yalnız fark makamında durulursa gayra Allah’ın dışında bir vücut verme tehlikesi, mevcudatın üzerindeki esma ve fiilleri kendilerine verme, yahut her bir isme göre bir ilah ittihaz etme (şirk) riski hasıl olur.


Teşbih ve tenzihin hakikati de böyledir. Biri bize Rabbin hakikatini anlatmak ve O Zat- Akdes’e muhatabiyetimizi temin etmek için, nefsimizden, alemden benzetmeler yapar. Diğeri ise Hakk’ın her şeyden gayrı, her şeyden münezzeh olduğunu bize hissettirir. İkisi beraber bulunmalıdır. Nefsimiz teşbih eder, aklımız tenzih eder, bu iki melekenin bilme, tanıma, keşfetme yöntemi budur. Nefis surete, akıl hakikate bakar, fakat her bir hakikatin bir sureti olduğu gibi, hiçbir suretin de içi boş değidir. En basit addettiğimiz eşya, cemadat bile ruhlarla, meleklerle doludur. Bu yüzden kadınlar daha çok biçime, usule, surete önem verirlerken, erkekler daha ziyade öze, hakikate, soyut olana değer verirler. Ama insana abd(kul) denilmesi onun ruh maal cesed olmasındandır. Onun üstünlüğü de bu iki zıt unsuru uyumla cem edişindedir. Yoksa ayrılmaları halinde, ya hayvan ya melek olmak icab ederdi ki, bu mümkün değildir. Zira Allah’ın bizim hamurumuzu kararken maksadı bu değildir.


Kadın ayrıntıya, erkek bütüne bakar. Erkek bakışının parçayı bütün karşısında en hafifiyle gözden kaçırma ihmal etme, en ağırıyla adalet-i mahzaya ters bir şekilde hakkını zayi etme ve yok sayma vartası vardır. Kadının bakışı bunun en büyük şifasıdır. Zira kadın ayrıntıyı atlamaz, en küçük bir şeyin de tüm mükevvenat kadar ehemmiyetli olduğunu ciğerinde hisseder. Kadın bakışında ise hardal tanesinde boğulmak, bir dipsiz kuyuya düşmek, küçük bir şeye haddinden fazla ehemmiyet vermek, ve onu put ittihaz etmek tehlikesi vardır. Bunun da şifası, çiçeği gösterirken baharı unutturmayan, bütüne nazar eden erkek bakış açısıdır.


Yatay düzlemde adaletin temininde bu böyle iken, dikey düzlemde de kadın ve erkek ayrı yollar kat ederler. Erkek genelde apriori teorilerden hareketle büyük meselelerden küçük meselelere doğru yol alır, tümdengelim metodunu kullanmayı sever, kadın daha çok küçük meselelerden büyük hakikatlere yol bulur, tümevarım metodu kullanır. Erkek teoride, kadın pratikte daha mahirdir. Bu öyledir ki erkek ancak Allah’ı severse kadını sever, kadın ancak erkeği severse Allah’ın muhabbetine vasıl olur. Bu Yusuf’un Rabbinden Züleyha’ya, Züleyha’nın Yusuf’tan Rabbine yol bulma sürecidir. Elbette her erkek ve her kadın bu yolları takip etmesi zaruri değildir. Ama bunlar en genel eril ve dişil yaşama biçimleridir. Erkek gibi yol bulan kadınlar olduğu gibi, kadın gibi menzile varan erkekler de vardır. Yine bu yüzden “kadının cihadı kocasına itaattir”, zira ancak ona itaat ederek O’na kul olmaya bir yol bulur.


Kadının nazarında rahmet adaletin önüne geçer, bu yüzden ceza davalarında onun bu durumu göze alınmış adalete halel gelmemesi için “onlardan iki tane” buyrulmuştur. Bu yüzden kadın şefkatin aşırısından başına bin tür bela alır. Erkek ise adalet nazarı ile donatılmıştır, adalet edebilmek bütünsel bakmakla olur, fakat onun da “adalet edeceğim” derken merhametsiz bir adaleti tercih etmesi de mümkündür. Oysa kul her zaman Rabbine “Bana merhametinle muamele et, adaletinle değil” diye dua eder. Demek Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmak bize adaleti merhametin önüne fazlaca geçirmemeyi emreder. Bu ikisinin dengesi için kadın ve erkek bakış açılarının bir arabayı çeken biri beyaz biri siyah iki koşum atı gibi birlikte hareket etmesi lazımdır.


Kadın ateşe erkek suya benzer. Bu ikisi aslında tabiatıyla birbirine zıttır. Ateşin menşei sıcaklık ve kuruluk, suyun menşei soğukluk ve yaşlıktır. Oysa “cemmi zıddeynde kemal vardır” düsturu gereğince ikisinin de kemali buhar olmakladır. Böylece maddi ve kendilerine has özelliklerini yekdiğerinde eritir ve tek bir şey haline gelirler. Su buharı sıcak ve yaştır. Onda dişiden ve erkekten birer unsur vardır. Suyu erkekten, buharı kadından. Bunun mümkün olabilmesi içinse aralarına bir berzah gerekir. Berzah birbirlerini etkilemeyecekleri kadar kalın olmamalı, tıpkı tencere gibi olmalı. Ateşi suyun dışında tutarken, suyunda onunla ısınmasına izin vermeli. Berzah hiç olmadan bu ikisi birleşirse netice hangi unsur daha kuvvetliyse diğerini yok etmesi ile sonuçlanır. İstenen ne suyun ateşi söndürmesi, ne de ateşin içine bir “cuf” etkisiyle düşen suyun yok olup gitmesidir. İşte kadınla erkeğin arasındaki ilişkiyi düzenleyen Ahkam-ı Kur’an ve Sünnet-i Rasulullah bu berzahı doğru temin etmek ve iki tarafı da kemale erdirmek içindir.


Kadın erkeğin parçasıdır. Onun bedeninden yaratılmıştır. Kadının yokluğunda erkeğin sol tarafında, tam kalbinde bir boşluk doğar. Onu kadından başka tamamlayacak yoktur. Üstelik bu boşluk öyle bir anafor, bir girdap yaratır ki, o erkekte fırtınalar asla durulmaz, ruhu darmadağınık olur. Erkek kadının yurdudur, evidir. Kadın erkeksiz yurtsuz, ortada, evsiz ve çıplak kalır. Varlığın biricik ve ilk dayanağı güven hissinden mahrum kalır. Ancak evini bulan kadın evini çekip çevirir, ve onu temizleyip düzenler, böylece erkek derli toplu ve temiz bir hayata kavuşur.


İnsanın bünyesinde dişi ve erkek unsur beraberce bulunur. Nefs dişiyi, akıl ise erkeği temsil eder, sufilere göre akıl sudan, nefs ateştendir. İkisi de kalp toprağına ekili iki çiçektir. Biri deniz mavisi ise, diğeri ateş kırmızısı. İkisi de ruh güneşinin etrafında iki gezegendir. Kemal ile nefs mertebelerinde safiyeye kadar yükselirken, akıl ise ilminde marifetullah boyutuna tırmanır. Nefs olmadan aşk olmaz, muhabbet olmaz. Akıl olmadan da ilim olmaz. Hakikate götüren yol ise ancak iki gözü açık bir adamın yürüyeceği bir yoldur. Bir göz ilme diğeri aşka bakmalıdır. Aksi takdirde nakıstır. Sadece aşk ile her tür batıldan ve sapkınlıktan azade kalınamaz, zira nefs bir rehberi olmazsa putperestçe sevmeye mütemayildir. Sadece ilim de kuru kuruya tat vermez, onunla hallenebilmek, ilmi bir eşek gibi sırtta değil gönülde taşımak, eyleme geçirmek için aşk lazımdır. Ateş başıboş kalırsa zararlı, ama kontrol altında olursa enerjisinin yoğunluğu itibariyle çok yararlı bir temel elementtir.


Su da ateşte yerde bulunurlar, semaya çıkmak için bize su buharı lazımdır. Bu yüzden hem kendi bünyemizde akıl ve nefsin, hem afakta kadın ve erkeğin el ele, yan yana, barış ve uyum içinde olması gerekir.

Hiç yorum yok: